İçinde bulunduğumuz çağ, hızla değişen bir dünya ile şekilleniyor. Teknolojinin ve dijital dünyanın hâkim olduğu bu ortamda, beceri kazanmak her zamankinden daha önemli hale gelmişken, Türkiye’de birçok yetişkinin sahip olduğu en değerli şey belki de “zaman”dır. Ne yazık ki, bu zamanı verimli bir şekilde kullanma biçimimiz, genellikle sadece iş ve sorumluluklarla sınırlı kalıyor. Kendimizi geliştirebileceğimiz, bir tutkuyla sarılabileceğimiz bir hobinin eksikliği, çoğumuzun hayatında derin bir boşluk olarak duruyor.
Albert Einstein, “Hayatta en önemli şey, öğrenmeye devam etmektir.” demiştir. Ancak, öğrenme sadece okul yıllarına veya bir işin gerektirdiği teknik bilgiye indirgenmemelidir. Beceri, insanın kendini ifade etme biçimiyle ilgilidir; bir enstrüman çalmak, bir ressamın fırçasını tuvale değdirmesi ya da bir marangozun tahtayı şekillendirmesi… Bu tür beceriler, kişiye yalnızca teknik bilgi kazandırmakla kalmaz, aynı zamanda kişiliğine de dokunur, ruhunu zenginleştirir. Ne yazık ki, Türkiye’deki birçok yetişkin için bu tür hobiler ve beceriler ikinci plana atılmakta; mesleki yükümlülükler ve günlük yaşamın telaşı arasında unutulmaktadır.
Şimdi biraz daha geriye bakmanızı istiyorum. Ebeveynlerinizi düşünün. “Şu konuda çok iyidir.” diyebileceğiniz bir şey var mı? Küçükken her fırsatta yaptığı ve bugün öne çıktığı bir beceri? Kaç tane yetişkin tanıdınız çocukken büyük bir tutku ile başladığı hobilerine yetişkinlik hayatında zaman ayırabilen? Kaç yetişkin birey iş sonrası kendisine faydası olan ve keyif aldığı bir beceri ile zaman geçiriyor? Hayatın getirdiği sorumluluklar, bazen hayallerin ve tutkuların önüne geçiyor. Ancak becerilerle dolu bir yaşam sadece gençlerin değil, her yaşta insanın hakkıdır.
Gençler özelinde düşündüğümüzde ise durum farklı bir yön alıyor. Kaç genç ailesinin, okulunun ve toplumun onlara yüklediği sorumluluklar içinde gerçek hayatlarında işlerine yaramayan becerileri bir kenara koyup, kendini keşfedebilecek kadar özgür? Neden Türk gençleri kim olduklarını bulma konusunda bu kadar genç kalıyor? Neden bu kadar parlak zihinler müfredatlar arkasında solup gidiyor? Birçok genç, geleceğe dair endişelerle, yalnızca başkalarının belirlediği kalıplara uymak zorunda kalıyor. Ancak genç nüfusun yaratıcı becerilerini keşfetme ve geliştirme fırsatı bulması sadece kişisel anlamda değil toplumsal anlamda da önemli bir değişim yaratabilir.
Bir toplumda, en değerli kaynakların yalnızca ekonomik büyüklükler ya da üretkenlik olmadığını unutmamak gerekir. Asıl değer, insanların yaratıcı potansiyelini keşfedebilmesi ve bu potansiyeli toplumun faydasına sunabilmesidir. Franz Kafka, “İnsan, ancak tutkularıyla var olabilir,” demiştir. Ancak bu tutkular, sadece işin gerektirdiği teknik yeterlilikler ya da toplumsal normlara uygunlukla sınırlı olmamalıdır. Her birey sahip olduğu yetenekleri özgürce keşfetmeli ve bu becerileri daha büyük bir anlam için kullanabilmelidir.
Günümüzde bu beceriler, sadece kişisel tatmin değil, aynı zamanda gençlerin iş dünyasında da fark yaratabilmesi için kritik bir öneme sahiptir. Zira, dünya hızla değişiyor ve sıradan olmanın zamanının geçtiği bir döneme girdik. Sadece bir işte “iyi” olmak yetmez; birden fazla beceriye sahip olmak, insanı öne çıkaran bir özelliktir. Bugün keman çalabilen bir genç, yarının lideri olabilir; bir otomobili ustalıkla tamir edebilen bir birey, toplumun ihtiyacı olan en değerli iş gücünü yaratabilir.
Sonuçta, beceri kazanmak bir son değil, bir başlangıçtır. Bir toplumun gerçekte ne kadar ilerleyeceği, bireylerinin sahip olduğu becerilere ve bu becerileri hayata geçirme özgürlüğüne bağlıdır. Her birey, içinde bir sanatçı, bir lider, bir yenilikçi barındırır. Ancak bu potansiyel yalnızca, insanlara keşfetmeleri ve geliştirmeleri için fırsat tanındığında ortaya çıkar. Beceriler, sadece yaşamı zenginleştiren araçlar değil; aynı zamanda toplumu ileriye taşıyan güçtür. Bugün bir genç, sahip olduğu becerilerle kendi yolunu çizebilir ve yarının dünyasına yön verebilir. İşte bu yüzden, her yaştan insanın sahip olduğu beceriyi keşfetmesi, toplumsal gelişim için bir zorunluluktur. Çünkü gerçek özgürlük, yalnızca kendini ifade edebileceğin becerilerle mümkündür.